MURATS44
Özel Üye
O, 591’den itibaren, yirmili yaşlarında ve ticaret yaparak hayatını kazanan, genç bir erkektir. Zaten Arap yarımadasında ticaret denince akla Kureyş yani Mekke sakinleri gelir. “Bir insan Kureyşli olup da tacir değilse onda iş yoktur.” sözü, Araplar arasında yaygın kullanılan bir deyimdir. Ve Hz. Muhammed de kabile geleneğine uyar, ticarete atılır. Fakat kendine ait sermayesi çok azdır. Genellikle bir ortakla çalışır ya da başka büyük tüccarların sermayelerini işletip onlardan pay alır. Bu yaşlarda yaptığı ticari faaliyet Hz. Muhammed’e iki önemli nitelik kazandırır. Birincisi, genç yaşta, ticaret gibi zekâ ve beceri gerektiren bir uğraş aracılığıyla yaşamın bütün gerçeklerini, bütün çıplaklıklarıyla tanıması olur. Ve bu doğrultuda, dürüst, hilekâr, kurnaz vs. binlerce insan karakteriyle tanışır. İkincisi ise, insanlar tarafından tanınmasıdır. Hz. Muhammed yirmili yaşlardan itibaren “Güvenilir” ( el-Emin) ünvanıyla anılmaya başlanır. O kadar ki, Mekke’de “el-Emin”, dendiğinde hemen O hatırlanır. Bu dönemde ortaklık yaptığı insanlardan biri olan Sa’ib oğlu Kays daha sonraları O’nu şöyle anlatacaktır:
“Eğer kendisine seyahate giderken bir mal vermişsem, dönüp geldiğinde, beni tam olarak memnun edecek bir biçimde hesap görmeden kendi evine gitmezdi. Fakat tam aksine, benim çıktığım bir ticaret yolculuğunda, O bana bir mal vermişse, geri döndüğümde diğer sermaye sahiplerinin hepsi kendi mallarının satışıyla ilgili şeyler sorarken, Muhammed bana sadece sağlığımı, durumumu ve iyi olup olmadığımı sorardı.”
Hz. Muhammed’in ortağı Mekke’nin fethinde Müslüman olur. Hz. Osman’la, Hz. Züheyr’in onu övmeye başlamaları karşısında, Hz. Muhammed:
“Siz onu bana anlatmayın.” diyecektir. “ Ben, O’nu çok iyi bilirim. O benim arkadaşımdı, ortağımdı.”
Bunun üzerine, eski ortağı da kendisine yönelerek:
“Evet! Ey ALLAH’ın Elçisi,” diyecektir, “doğru buyurdun. Anam, babam sana feda olsun. Sen ne güzel arkadaştın! Sen ne güzel ortaktın! Ve Hz. Muhammed de aynı şekilde cevap verecektir:
“Merhaba kardeşime ve ortağıma ki, sen ne fitne, fesat yollarına sapar ve ne de kimseyle boş yere çekişirdin! Cahiliye döneminde yapmayı huy edindiğin şeyleri yapmaya Müslüman olduktan sonra da devam et. Konuğu ağırla, yetimi gözet, komşuna iyilik yap.”
Başka bir olayda ise, Ebu’l-Hamsa oğlu Abdullah isminde biriyle Mekke’nin belli bir noktasında buluşmak üzere randevulaşır. Abdullah, randevusunu unutur ve daha sonra buluşma yerinde Hz. Muhammed’in üç günden beridir beklemekte olduğunu öğrenir. Son derece mahçup bir biçimde yanına gittiğinde ise O’ndan duyduğu bütün serzeniş, sadece:
“Ey delikanlı beni sıkıntıya soktun! Ben, burada üç günden beri seni bekliyorum.” sözleri olur.
Henüz peygamber olmasına onlarca sene vardır. Fakat şimdiden dürüstlüğü, ciddiyeti, samimiyeti, hoşgörüsü, her çeşit kapris ve kompleksten arınmış dengeli kişiliğiyle bütün Mekke toplumunun dikkatini çeken “Emin” insan olur. Ve daha bu yıllardan itibaren evi, bütün Kureyş’in emanet sandığı haline gelir.
Sene 596 olur ve Hz. Muhammed 25 yaşına ulaşır. Artık ufukta evlilik vardır. 25 yıl sürecek, mutlu bir evlilik…
“Eğer kendisine seyahate giderken bir mal vermişsem, dönüp geldiğinde, beni tam olarak memnun edecek bir biçimde hesap görmeden kendi evine gitmezdi. Fakat tam aksine, benim çıktığım bir ticaret yolculuğunda, O bana bir mal vermişse, geri döndüğümde diğer sermaye sahiplerinin hepsi kendi mallarının satışıyla ilgili şeyler sorarken, Muhammed bana sadece sağlığımı, durumumu ve iyi olup olmadığımı sorardı.”
Hz. Muhammed’in ortağı Mekke’nin fethinde Müslüman olur. Hz. Osman’la, Hz. Züheyr’in onu övmeye başlamaları karşısında, Hz. Muhammed:
“Siz onu bana anlatmayın.” diyecektir. “ Ben, O’nu çok iyi bilirim. O benim arkadaşımdı, ortağımdı.”
Bunun üzerine, eski ortağı da kendisine yönelerek:
“Evet! Ey ALLAH’ın Elçisi,” diyecektir, “doğru buyurdun. Anam, babam sana feda olsun. Sen ne güzel arkadaştın! Sen ne güzel ortaktın! Ve Hz. Muhammed de aynı şekilde cevap verecektir:
“Merhaba kardeşime ve ortağıma ki, sen ne fitne, fesat yollarına sapar ve ne de kimseyle boş yere çekişirdin! Cahiliye döneminde yapmayı huy edindiğin şeyleri yapmaya Müslüman olduktan sonra da devam et. Konuğu ağırla, yetimi gözet, komşuna iyilik yap.”
Başka bir olayda ise, Ebu’l-Hamsa oğlu Abdullah isminde biriyle Mekke’nin belli bir noktasında buluşmak üzere randevulaşır. Abdullah, randevusunu unutur ve daha sonra buluşma yerinde Hz. Muhammed’in üç günden beridir beklemekte olduğunu öğrenir. Son derece mahçup bir biçimde yanına gittiğinde ise O’ndan duyduğu bütün serzeniş, sadece:
“Ey delikanlı beni sıkıntıya soktun! Ben, burada üç günden beri seni bekliyorum.” sözleri olur.
Henüz peygamber olmasına onlarca sene vardır. Fakat şimdiden dürüstlüğü, ciddiyeti, samimiyeti, hoşgörüsü, her çeşit kapris ve kompleksten arınmış dengeli kişiliğiyle bütün Mekke toplumunun dikkatini çeken “Emin” insan olur. Ve daha bu yıllardan itibaren evi, bütün Kureyş’in emanet sandığı haline gelir.
Sene 596 olur ve Hz. Muhammed 25 yaşına ulaşır. Artık ufukta evlilik vardır. 25 yıl sürecek, mutlu bir evlilik…