11 - Güvenilir bir tüccar

MURATS44

Özel Üye
O, 591’den itibaren, yirmili yaşlarında ve ticaret yaparak hayatını kazanan, genç bir erkektir. Zaten Arap yarımadasında ticaret denince akla Kureyş yani Mekke sakinleri gelir. “Bir insan Kureyşli olup da tacir değilse onda iş yoktur.” sözü, Araplar arasında yaygın kullanılan bir deyimdir. Ve Hz. Muhammed de kabile geleneğine uyar, ticarete atılır. Fakat kendine ait sermayesi çok azdır. Genellikle bir ortakla çalışır ya da başka büyük tüccarların sermayelerini işletip onlardan pay alır. Bu yaşlarda yaptığı ticari faaliyet Hz. Muhammed’e iki önemli nitelik kazandırır. Birincisi, genç yaşta, ticaret gibi zekâ ve beceri gerektiren bir uğraş aracılığıyla yaşamın bütün gerçeklerini, bütün çıplaklıklarıyla tanıması olur. Ve bu doğrultuda, dürüst, hilekâr, kurnaz vs. binlerce insan karakteriyle tanışır. İkincisi ise, insanlar tarafından tanınmasıdır. Hz. Muhammed yirmili yaşlardan itibaren “Güvenilir” ( el-Emin) ünvanıyla anılmaya başlanır. O kadar ki, Mekke’de “el-Emin”, dendiğinde hemen O hatırlanır. Bu dönemde ortaklık yaptığı insanlardan biri olan Sa’ib oğlu Kays daha sonraları O’nu şöyle anlatacaktır:
“Eğer kendisine seyahate giderken bir mal vermişsem, dönüp geldiğinde, beni tam olarak memnun edecek bir biçimde hesap görmeden kendi evine gitmezdi. Fakat tam aksine, benim çıktığım bir ticaret yolculuğunda, O bana bir mal vermişse, geri döndüğümde diğer sermaye sahiplerinin hepsi kendi mallarının satışıyla ilgili şeyler sorarken, Muhammed bana sadece sağlığımı, durumumu ve iyi olup olmadığımı sorardı.”
Hz. Muhammed’in ortağı Mekke’nin fethinde Müslüman olur. Hz. Osman’la, Hz. Züheyr’in onu övmeye başlamaları karşısında, Hz. Muhammed:
“Siz onu bana anlatmayın.” diyecektir. “ Ben, O’nu çok iyi bilirim. O benim arkadaşımdı, ortağımdı.”
Bunun üzerine, eski ortağı da kendisine yönelerek:
“Evet! Ey ALLAH’ın Elçisi,” diyecektir, “doğru buyurdun. Anam, babam sana feda olsun. Sen ne güzel arkadaştın! Sen ne güzel ortaktın! Ve Hz. Muhammed de aynı şekilde cevap verecektir:
“Merhaba kardeşime ve ortağıma ki, sen ne fitne, fesat yollarına sapar ve ne de kimseyle boş yere çekişirdin! Cahiliye döneminde yapmayı huy edindiğin şeyleri yapmaya Müslüman olduktan sonra da devam et. Konuğu ağırla, yetimi gözet, komşuna iyilik yap.”
Başka bir olayda ise, Ebu’l-Hamsa oğlu Abdullah isminde biriyle Mekke’nin belli bir noktasında buluşmak üzere randevulaşır. Abdullah, randevusunu unutur ve daha sonra buluşma yerinde Hz. Muhammed’in üç günden beridir beklemekte olduğunu öğrenir. Son derece mahçup bir biçimde yanına gittiğinde ise O’ndan duyduğu bütün serzeniş, sadece:
“Ey delikanlı beni sıkıntıya soktun! Ben, burada üç günden beri seni bekliyorum.” sözleri olur.
Henüz peygamber olmasına onlarca sene vardır. Fakat şimdiden dürüstlüğü, ciddiyeti, samimiyeti, hoşgörüsü, her çeşit kapris ve kompleksten arınmış dengeli kişiliğiyle bütün Mekke toplumunun dikkatini çeken “Emin” insan olur. Ve daha bu yıllardan itibaren evi, bütün Kureyş’in emanet sandığı haline gelir.
Sene 596 olur ve Hz. Muhammed 25 yaşına ulaşır. Artık ufukta evlilik vardır. 25 yıl sürecek, mutlu bir evlilik…
 

Okyay

ÖZEL ÜYE
Allah c.c. razı olsun hizmeitinden.
Konuyla ilgili olduğundan, İnşaallah iznin olur,
ben de katkı da bulunmak istedim. Teşekkürler.
........................................................

162775_139818429406049_139817449406147_184808_2563044_n.jpg


Efendimizin Gençliği (s.a.v)


Essalatü vesselamü aleyke ya Rsulellah
Essalatü vesselamü aleyke ya Habibellah
Essalatü vesselamü alelyke ya Seyyiden evline vey ahirin
Velhamdülillahi Rabbil alemin.


Her bakımdan- her yönden, insanların üstünü,
Resûlü Zîşân idi, O’ydu cihânın gülü.
O ki, gençlik çağında, Mekke halkı içinde,
Herkesten sevimliydi, Mekke’liler nezdinde.
İnsâni meseleler, diyalog çizgisinde,
Farklı bir yeri vardı, herkesin sevgisinde.
Tevâzû- sakinliği, güzel ahlâklı başta,
Görülmemiş hallerle, kalplerde taht kurmuştu.
Herkesi hayran eden, üstün davranışları,
Güvenilir- pek emin, dosdoğru oluşları.
Âdeta bir taneydi, herkes O’na güvendi,
Artık halk arasında, O’na “El Emin” dendi.
Üstün meziyetleri, her tarafa duyuldu,
“El Emin” ismi ile, yayıldı, meşhur oldu.
Şanlı Efendimizin, gençliği sırasında,
Koyu bir câhiliyet, vardı halk arasında.
Çoğu sapık inançta, putperest yaşamakta,
Çeşit- çeşit putlara, İlâh diye tapmakta.
İçki- kumar, zinâ da, sıradan iş olmuştu,
Daha pek çok kötülük, gâyet yaygınlaşmıştı.
Her türlü çirkinlikler, revaç rağbet görürdü,
Efendimiz onlardan, daim uzak dururdu.
Mekke halkı, O’nun bu halini bilirlerdi,
Bu kadar temizliğe, pek hayret ederlerdi.
putlardan nefret eder, asla da yaklaşmazdı
O bozuk adetlere, şirk’e asla düşmezdi.
O zamanlar Mekke’nin, o koyu müşrikleri,
Her sene belli zaman ve de belli günleri,
Toplanıp eğlenirler, merasim ederlerdi,
‘Buvâne’ adlı puta, kurbanlar keserlerdi.
Yine böyle bir günde, Zîşân’ın halaları,
O’nunla beraberce, olmaktı tamahları.
Peygamber Efendimiz, gitmem dedi direndi,(s.a.v)
Halaların zoruyla, istemeyerek gitti.
Fakat putun yanına, vardıkları bir anda,
Efendimiz kayboldu, yok idi ortalarda.
Daha sonra buldular, yüzü sap sarı idi,
Halaları merakla,’Sana ne oldu’ dedi.
“Bana bir kötülüğün gelmesinden korkarım,
Bir hal oldu, putların yanı değildi yerim.”
“Allah sana kötülük eriştirmez” dediler,
Sende varken bu haslet, bu kadar meziyetler.
“Söyle sana ne oldu, yüzün neden sarardı,
Ne gördün anlat bize, korkman için ne vardı.”
Muhammed Aleyhisselam, sakince cevap verdi!
Onların merakını, sezmişti anlıyordu.
“Ben o putun yanına, yaklaştığım sırada,
Bilemedim o anda biri vardı karşımda.
Uzun boylu; beyazlar giyinmiş biri idi,
Bir anda karşımdaydı, aniden peyda oldu.
Haykırdı! “Ya Muhammed,! Geri çekil sakın ha!,(s.a.v)
Yaklaşma bu putlara, sakın ola dokunma.”
Dediğini anlattı. Bu vakadan sonra da,
Putlardan uzak durdu, yaklaşmadı bir daha.
Putlar için kesilen, kurbanlardan yemedi,
Hiçbir kötülüğü de, bir kere denemedi.
……………………………….
Çocukluk çağlarında ve gençlik döneminde,
Kendi koyunlarını, güder idi önünde.
Koyunları ekseri, ciyâd dağı çevresi,
Üstünde gezindiği, Otlağıydı burası.
O civarda güderdi, oraları yeğlerdi.
Böylece de maişet, geçimini sağlardı.
Hem bu vesile ile, bozulmuş cemiyetten,
Korunmuş oluyordu, uzakta, ayrıyeten.
Bir defasında da, şöyle buyurmuşlardı:
“Koyun gütmeyen hiçbir peygamber olmadı”
“Ya Resûlellah, acep sen de koyun güttün mü?”(s.a.v)
Dendiğinde; “Evet, ben de güttüm” buyurdu.
………………………………..
Zîşân Aleyhisselâm, yirmi yaşındayken,(s.a.v)
Ebû Bekir’le birlik, Şam’a ticaret için, (r.a.)
Beraberce gittiler, anlamlı bir seferdi.
Bu mânâlı seferde, pek çok ip ucu verdi,
Bu seferde de gene, Bahire adlı râhip
Konaklama mahalli, yakınlarında olup,
Manastır’a yakın bir mesâfede kondular,
Bir ara Manastırdan, yiyecek aradılar.
Yiyecek almak için, Ebû Bekir gitmişti (r.a)
Muhammed Mustafa’yı, geride bırakmıştı.(s.a.v)
Bahire, Ebû Bekr’e, ağacı göstererek:
“Ağacın altındaki, o zat kimdir” diyerek.
Ebû Bekir O şahıs, “Abdullah bin Abdülmuttalip”
Cevabını verince; heyecanlanan râhip,
Meraklı ve telaşla; “Vallah O son peygamber,
Kitaplardan okudum, vereyim size haber.”
Hazreti Ebû Bekir, o günden daha sonra,
Peygambere sevgisi, başladı katlanmağa.
…………………………………………
Mekke halkı ticâret işiyle uğraşırdı,
Ekserisi bu metâ, bu gelirle yaşardı.
Hazreti peygamberin, amcası Ebû Talip,(s.a.v)
Mekkeliden biriydi, o da bir tâcir olup.
Ticâretle uğraşır seferlere çıkardı,
Her bir Mekkeli gibi, nasip alsın bakardı.
Hazreti Muhammed de, yirmi beş yaşlarında (s.a.v)
Nasipdar olmalıydı, ticâret işlerinde.
Geçim sıkıntısında, Mekke halkı dardaydı,
Bu yüzden bir ticâret, yapılmak zorundaydı.
Ve çok geçmeden büyük bir kervan düzenlendi,
Ticâret erbabı da, burda yerini aldı.
Şam’a gitmek üzere, büyük bir sefer vardı,
Kervan hazırlanmıştı, üstün bir rağbet gördü.
Mekke’de seçkin ahlak, tâhire lakabıyla,
Anılan Hatice hâtun, tâcirdi işte böyle.
O da ticâret malı, göndermek istiyordu,
Bu iş için güvenli, birrini arıyordu.
Muhammed’in halası, Atike hâtun önce, (s.a.v)
Efendimize gidip, bu işi görüşünce,
Hazreti Hatice de, durumu işitmişti,
Mallarımı satmağa, götürürse demişti;
Vereceğim ücreti, başkasından daha çok,
O’na verebilirim, fazlasına bakmayıp.
....
Sayfa: 1 den devam

Bunun üzerine ki, Kâinat Efendisi,(s.a.v)
Ebû Talip eliyle, kabul etti bu işi.
Hazreti Hatice’nin, mallarını götürüp,
Ticâretle satacak, paraya dönüştürüp.
Bu işe memnuniyet gösteren vâlidemiz,
Kölesi Meysere’yi, verdi yanına temiz.
Bu ticâret seferi, üç ay kadar sürmüştü,
Bu sırada; Zîşân’da, pek çok şey görülmüştü.
Hazreti Muhammed’in, üzerinde bir bulut,(s.a.v)
Ve kuş gibi dolaşan, iki melek uçuşup,
Sefer bitinceye dek, O’nunla birlikteydi.
Bunları gören herkes, hep hayret içindeydi.
Kervandan geri kalan, iki yorgun devenin,
Ayakları altına, sürüverdi elini,
Develer kuvvetlenip, birden süratlenmesi,
Daha nice halleri, şaşırttı hepisini.
Ve O’nu son derece, gönülden sevmişlerdi,
Şanlı olacağını, hepsi anlamışlardı.
‘Busra’ denen o eski, yere vardıklarında,
Ordaki manastırın, yakınında bir yerde;
Gene konaklamıştı, kureyşlinin kervanı,
Peygamber olacağını, söylemişti ya hani;
‘Bahire’ ölmüş idi, yeni rahip ‘Nastura’;
Bir ağacı seyretti, hayretle, dura- dura.
Yakınında bulunan, kuru ağaç altına,
Birisi oturmuştu, yeşerdi birden bire.
İncil’in sayfasıyla, koşup gelen, Nastura
Elindeki sayfaya, bir Zîşân’a bakarak;
Şaşkınlık; hayret içre, bir şeyler söylüyordu,
Bildiği- okuduğu, duyduğunu diyordu.
Ayni alametleri, gördüğünü bildirerek,
O peygamberdir diyor, Zişan’ı göstererek
İsa aleyhisselâma, İncili indiren O,
Yüce Allah hakkı için, işte; O peygamber Bu.
Ne olaydı, ben O’nun, peygamber olaraktan,
Emrolunmuş görseydim, Mevlâmız Yüce Hakk’tan.
Dedi ve hayranlığı, hasreti sergiledi,
Böylece Hakk dinine, inancı vurguladı.
………..
Kureyş kervanı artık, ticâret tamamlayıp,
Mekke’ye dönmüş idi, vermeden hiçbir kayıp.
Kervanda bulunan o, yakın adamlarından,
Akrabası zübeyr ve kölesi Meysere’den,
Hatice hâtuna, çok bilgiler de verildi,
Hazreti Muhammed’in, iyilikleri serildi.(s.a.v)
Duyup gördüklerini, bir- bir anlatmışlardı,
Efendimiz hakkında, beyanlar yapmışlardı.(s.a.v)
Hatice hâtun ise, çok kâr yaptığı için,
Bu dürüst ticaretten, sevincindeydi işin.
Lâkin dahası vardı, ilginç şeyler olmuştu,
Zîşân’ı gölgeleyen melekleri görmüştü.
Kervan karşıladığı, sıradaydı bu olay,
Bu olağan üstüydü, unutulmazdı kolay.
Ticâret seferinde, fevkalâde halleri,
Gören, köle Meysere, anlattı olanları.
Bir- bir haberdar etti, olan hâdiselerden,
İlgilenmek gerekti, bu kadar çok hisseden.
Doğru amca oğluna, gidip varıp ulaştı,
Varaka bin Nevfel’e, bu bilgileri açtı.
Varaka’ysa yaşlı hem, okumuş bir insandı,
Putlara da tapmayan, bilgin hıristiyandı.
Hatice hatun, önce de bir rüyâ gördüğünü,
Gökten ay’ın inerek, koynuna girdiğini,
Koltuğundan çıkarak, bir ışık yaydığını,
Âlemin bu nûr ile, pek aydınlandığını,
Varaka’ya anlattı, hikmetlerini sordu.
Gördükleri etkindi, pek merak ediyordu.
Varak bin Nevfel de, bilgisi ışığında,
Yorumunu bildirdi, bârek hâl eşiğinde.
“Âhir zaman Nebîsi, vücut bulup gelmiştir.
Allah’ın irâdesi, tecelliyet bulmuştur.
Sen de O’nun hanımı, pâyidarı olursun,
Ve senin zamanında, vahiy gelmiş görürsün.
O peygamber Kureyş’in, Hâşim oğullarından,
O koldan olacaktır, nûru o kol nûrundan.
Hatice hâtun bir de, kölesi Meysere’nin,
Anlattığı şeyleri, Varaka’ya deyince,
O da hayrete düşüp, bu söylediklerinden,
Anlaşılan şüphesiz, Muhammed’il Emin’den,(s.a.v)
Peygamberlik olacak, bu ümmete muhakkak,
Bu ümmetten peygamber, biliyordum ki Hak.
İşte şimdi, o zaman; bu zamandır, bilesin!
İnşallah bu nûrundan, sen de mutlu olasın.
Böylece Hatice hâtun, içinden vehmi attı,
Muhammed Mustafa’ya, güven sevgisi arttı.
……………………………
Hazreti Muhammed’in, ticâret seyâhati,
Dört defa vuku buldu, ibret dolu her ânı.
On iki yaşındayken, amcası Ebû Tâlip,
İle Busra’ya kadar, gittiler birlik olup,
On yedi yaşındayken, amcası Zübeyr ile,
Yemen’e gitmiş idi, yirmi yaşa gelince.
Ebû Bekir’(r.a.)le Şam’a, yirmi beş yaşında da,
Hazreti Hatice’nin mallarını satmaya…

Sallü ala Resulüna Muhammed
Allahümme salli ala Muhammed

Şevket OKYAY

……………………………………………………
Yararlanılan kaynak:
Türkiye Gazetesi
İslam alimleri serisi
Cilt: 1 Sayfa 3---71
Hz.Muhammed Aleyhisselam başlıklı konu
Çocukluk bölümü

Devamı sayfa=2 de
 

TaHKaR

Aktif Üyemiz
O, 591’den itibaren, yirmili yaşlarında ve ticaret yaparak hayatını kazanan, genç bir erkektir. Zaten Arap yarımadasında ticaret denince akla Kureyş yani Mekke sakinleri gelir. “Bir insan Kureyşli olup da tacir değilse onda iş yoktur.” sözü, Araplar arasında yaygın kullanılan bir deyimdir. Ve Hz. Muhammed de kabile geleneğine uyar, ticarete atılır. Fakat kendine ait sermayesi çok azdır. Genellikle bir ortakla çalışır ya da başka büyük tüccarların sermayelerini işletip onlardan pay alır. Bu yaşlarda yaptığı ticari faaliyet Hz. Muhammed’e iki önemli nitelik kazandırır. Birincisi, genç yaşta, ticaret gibi zekâ ve beceri gerektiren bir uğraş aracılığıyla yaşamın bütün gerçeklerini, bütün çıplaklıklarıyla tanıması olur. Ve bu doğrultuda, dürüst, hilekâr, kurnaz vs. binlerce insan karakteriyle tanışır. İkincisi ise, insanlar tarafından tanınmasıdır. Hz. Muhammed yirmili yaşlardan itibaren “Güvenilir” ( el-Emin) ünvanıyla anılmaya başlanır. O kadar ki, Mekke’de “el-Emin”, dendiğinde hemen O hatırlanır. Bu dönemde ortaklık yaptığı insanlardan biri olan Sa’ib oğlu Kays daha sonraları O’nu şöyle anlatacaktır:
“Eğer kendisine seyahate giderken bir mal vermişsem, dönüp geldiğinde, beni tam olarak memnun edecek bir biçimde hesap görmeden kendi evine gitmezdi. Fakat tam aksine, benim çıktığım bir ticaret yolculuğunda, O bana bir mal vermişse, geri döndüğümde diğer sermaye sahiplerinin hepsi kendi mallarının satışıyla ilgili şeyler sorarken, Muhammed bana sadece sağlığımı, durumumu ve iyi olup olmadığımı sorardı.”
Hz. Muhammed’in ortağı Mekke’nin fethinde Müslüman olur. Hz. Osman’la, Hz. Züheyr’in onu övmeye başlamaları karşısında, Hz. Muhammed:
“Siz onu bana anlatmayın.” diyecektir. “ Ben, O’nu çok iyi bilirim. O benim arkadaşımdı, ortağımdı.”
Bunun üzerine, eski ortağı da kendisine yönelerek:
“Evet! Ey ALLAH’ın Elçisi,” diyecektir, “doğru buyurdun. Anam, babam sana feda olsun. Sen ne güzel arkadaştın! Sen ne güzel ortaktın! Ve Hz. Muhammed de aynı şekilde cevap verecektir:
“Merhaba kardeşime ve ortağıma ki, sen ne fitne, fesat yollarına sapar ve ne de kimseyle boş yere çekişirdin! Cahiliye döneminde yapmayı huy edindiğin şeyleri yapmaya Müslüman olduktan sonra da devam et. Konuğu ağırla, yetimi gözet, komşuna iyilik yap.”
Başka bir olayda ise, Ebu’l-Hamsa oğlu Abdullah isminde biriyle Mekke’nin belli bir noktasında buluşmak üzere randevulaşır. Abdullah, randevusunu unutur ve daha sonra buluşma yerinde Hz. Muhammed’in üç günden beridir beklemekte olduğunu öğrenir. Son derece mahçup bir biçimde yanına gittiğinde ise O’ndan duyduğu bütün serzeniş, sadece:
“Ey delikanlı beni sıkıntıya soktun! Ben, burada üç günden beri seni bekliyorum.” sözleri olur.
Henüz peygamber olmasına onlarca sene vardır. Fakat şimdiden dürüstlüğü, ciddiyeti, samimiyeti, hoşgörüsü, her çeşit kapris ve kompleksten arınmış dengeli kişiliğiyle bütün Mekke toplumunun dikkatini çeken “Emin” insan olur. Ve daha bu yıllardan itibaren evi, bütün Kureyş’in emanet sandığı haline gelir.
Sene 596 olur ve Hz. Muhammed 25 yaşına ulaşır. Artık ufukta evlilik vardır. 25 yıl sürecek, mutlu bir evlilik…

Okudum ...cok güzel ...
 
Üst Alt