ÖLÜM HÂLLERİNE DÂİR
Ey biçâreler, siz ölümden kaçarsınız. Filân öldü, ben dahî onun yanında bulunacak olursam, bana dahî, bulaşır dersiniz. Ve tâun, bulaşıcı hastalık filân mahalleye geldi diyerek, başka yere kaçarsınız. Bu i’tikâd dahî, harâmdır. Hastalık, Allahü teâlâ isterse bulaşır.
Ey biçâreler, nereye kaçarsınız! Ölüm size va’d olunmuşdu. Ecel ileri gitmez! Hallâk-ı âlem size, eceliniz geldikde, göz açıp yumuncaya kadar vakt vermez. Mukadderden ne ziyâde ve ne eksik olur.
Hak teâlâ, emrini, her nerede hükm etdiyse, o kişi, malını ve evlâdını ve ayâlini, cümleten bırakıp, o mahalle gider. Ve toprağı olan memlekete varmayınca, canını almağa emr olunmaz.
Herkes, eceli geldikde ölür. A’râf sûresi otuzüçüncü âyetinde meâlen, (Ecelleri geldiği zemân, onu az zemân ileri ve geri alamazlar) buyuruldu.
Kişi doğmadan önce, ne kadar yaşayacağı takdîr edilmişdir. Ve kişi, ne yerde ölür ve tevbe ile mi ve tevbesiz mi ve hangi hastalıklardan ve îmân ile mi, yoksa îmânsız mı gider, cümlesi levh-i mahfûza yazılmışdır. Nitekim, Lokman sûresi son âyetinde buna işâret vardır.
Hallâk-ı âlem ölümü yaratdı. Sonra diriliği yaratdı. Sonra rızkımızı yaratdı ve levh’e yazdı.
İmdi, Hak teâlâ, sizin günde ne kadar nefes alıp verdiğinizi bilicidir. Ve levh’e yazmışdır. Melekler, gözetirler, vakti gelince, melek-ül-mevte haber verirler.
Ve eğer hayâtında, Kur’ân-ı kerîm ile sâbit olan sözleri, inanıp tutmuş isen, se’âdet ile gidersin! Cümle şeyleri, Allahü teâlâdan bil! Vefât edenin ardınca, feryâd etme! Bunlar gibi şeyler, îmânsız gitmeğe sebebdir. Neûzübillah. Günâh ve hatâ vâki’ olursa, tevbe-i nasûh etmelidir.
Hak sübhânehü ve teâlâ, Azrâîl “aleyhisselâm”a buyurur: (Dostlarımın canını, âsân al, düşmanlarımın canını güç al!) El-ıyâz-ü billah, eğer âsî olursa!
Kıyâmetin bir gününün mikdârı bin yılca ola veyâ ellibin yılca ola.
Ey biçâreler, siz ölümden kaçarsınız. Filân öldü, ben dahî onun yanında bulunacak olursam, bana dahî, bulaşır dersiniz. Ve tâun, bulaşıcı hastalık filân mahalleye geldi diyerek, başka yere kaçarsınız. Bu i’tikâd dahî, harâmdır. Hastalık, Allahü teâlâ isterse bulaşır.
Ey biçâreler, nereye kaçarsınız! Ölüm size va’d olunmuşdu. Ecel ileri gitmez! Hallâk-ı âlem size, eceliniz geldikde, göz açıp yumuncaya kadar vakt vermez. Mukadderden ne ziyâde ve ne eksik olur.
Hak teâlâ, emrini, her nerede hükm etdiyse, o kişi, malını ve evlâdını ve ayâlini, cümleten bırakıp, o mahalle gider. Ve toprağı olan memlekete varmayınca, canını almağa emr olunmaz.
Herkes, eceli geldikde ölür. A’râf sûresi otuzüçüncü âyetinde meâlen, (Ecelleri geldiği zemân, onu az zemân ileri ve geri alamazlar) buyuruldu.
Kişi doğmadan önce, ne kadar yaşayacağı takdîr edilmişdir. Ve kişi, ne yerde ölür ve tevbe ile mi ve tevbesiz mi ve hangi hastalıklardan ve îmân ile mi, yoksa îmânsız mı gider, cümlesi levh-i mahfûza yazılmışdır. Nitekim, Lokman sûresi son âyetinde buna işâret vardır.
Hallâk-ı âlem ölümü yaratdı. Sonra diriliği yaratdı. Sonra rızkımızı yaratdı ve levh’e yazdı.
İmdi, Hak teâlâ, sizin günde ne kadar nefes alıp verdiğinizi bilicidir. Ve levh’e yazmışdır. Melekler, gözetirler, vakti gelince, melek-ül-mevte haber verirler.
Ve eğer hayâtında, Kur’ân-ı kerîm ile sâbit olan sözleri, inanıp tutmuş isen, se’âdet ile gidersin! Cümle şeyleri, Allahü teâlâdan bil! Vefât edenin ardınca, feryâd etme! Bunlar gibi şeyler, îmânsız gitmeğe sebebdir. Neûzübillah. Günâh ve hatâ vâki’ olursa, tevbe-i nasûh etmelidir.
Hak sübhânehü ve teâlâ, Azrâîl “aleyhisselâm”a buyurur: (Dostlarımın canını, âsân al, düşmanlarımın canını güç al!) El-ıyâz-ü billah, eğer âsî olursa!
Kıyâmetin bir gününün mikdârı bin yılca ola veyâ ellibin yılca ola.